Bazen içinde bir fırtına kopar; hayat sana acımasız davranmıştır. Canını yakmıştır. Bazen her şeyin bittiği bir yere geldiğini hissetmişsindir. Gözünden bir damla süzülür yanağından aşağı doğru silemezsin; sonra bir damla daha gelir peşinden.
Yalnızsındır! Bazen senin yalnızlığından çok daha güçlü yalnızlıklar yaşanıyordur ve kendi yalnızlığından çok onun içinde bıraktığı duyguyu yaşıyorsundur.
O asla yalnız yürümeyecek bir yerde olmalıdır.
Bir bayrak dalgalanır sonra bir rüzgâr çıkar onun gösterişini heybetini yükseltir. Heybetinden sığdıramadığını hatırlasın yere göğe... O bayrak sana emanettir! Sen o bayrağı iftiharla taşımışsındır ve bilirsin ki her yeni kuşak iftiharla taşıyacaktır. Sonsuza kadar!
İşte o an köklerinin çınar olduğunu hatırlarsın...
Uzaklarda bir yerde göğün laciverdini tarayan sarı ışığıyla bir Fener görürsün. Bilirsin ki azgın dalgalar fırtınalar arasında seni kıyıya güvenle götürecek yol gösterecek bir dosttur Fener!
Ve sen o Fener'in altındaki Bahçe'de huzur bulursun.
Caddede güçlü bir ses duyarsın. Yollardasındır! Özgürlüğün çok güçlü bir gerçektir ve sen o gerçeği sadece kendine değil başkalarına da göstermek istersin! Özgürlüğünü başkalarına öylesine güçlü heybetli göstereceksindir ki bir daha sana el kaldırmaya kalktıklarında o görüntüyü hatırlayacaklardır.
Bahçe'nin içinde yükselen Fener sana yol gösterir; gitmen gereken yeri işaret eder; lacivert göğe yansıttığı güçlü sarı ışığıyla... Bazen özgürlüğe doğru koşmak gerekir. Özgürlüğüne kalkan ellere kalkan olmak için orada olmak gerekir.
Fenerbahçe neredeyse orada olmak gerekir; her sabah özgürlüğe yeniden doğmak için...
Aşka göçebedir Fenerbahçe...