İnsanoğlu zulmün ağasıdır. Bu kadar kan ölüm ancak insanoğlunun hırsıdır. Herkes yerinde yurdunda yaşarken onlar kendi topraklarında bu hakkı bulamadılar. Ağır makineli silahların uğultusunda gencecik kızlar gelinler kendilerini uçurumlardan salarak bedenlerini dağa taşa kurda kuşa yem ettiler. Koparıldılar paramparça edildiler. Dünyanın günahı buradan çıkıyordu sanki sıraya koyup süngülediler kurşuna dizdiler. Anneler; sesi duyulmasın bari diğer çocukları kurtulsun diye bebelerin boğarak savaşını içinde yaşamaya tutundular. Acımasızca öldürdüler bedenleri silahlardan küçük çocukları süngü uçlarında sallayıp taşlara vurarak parçaladılar. Hamile kadınlara akıl almayacak acılar çektirerek tecavüz ettiler. Sağ kalanları esir aldılar adını bir kez bile duymadıkları ve bilmedikleri yerlere sürgüne yolladılar. Anlamadıkları bir dilde adlandırıldılar "muhacir şaki beyaz donlu eşkıya" Sürgün yollarında kurbanlık koyunlar gibi telef oldular; kaybolanlar intihar edenler bir daha asla haber alınamayanlar... Sultan; hiçbir dile sığmadı sığınmadı. Yedi kişilik bir aileydi terteleden sügüne devam eden onbeş yıllık yolculuktan geri döndüklerinde sadece üç kişi kalmışlardı.
"Bu bir yasak mıntıka öyküsüdür."