"Ey kısa ömrüm nasıl geçersen geç!.." diyen ağustosböcekleri ve incelen güneş ışığının altında yaşamın seslerinden gitgide uzaklaşan insanlar.. bir akşamüstü içinde yaşadıkları geçmiş ile bugün arasında bir köprü kurup yaşamlarını seyre dalıyorlar: bir ruhun çırpınışlarını dindiren balkon sefaları sinemadan bozma bir kahvede toplanan emeklilerin muhabbetleri eski sevgilinin bir hastane odasında ölümle yalnız bırakılışı bir çocuktan daha masum bir yüz taşıyan bir kız çocuğu fotoğrafı aynaların kırık parçalarından görüntüler salıyor içimize ve bu keskin aynalar çok eski yaralarımıza hiç dokunmadan hemen kapanan kesikler açıyor içimizde... Necati Tosuner'in sesi neresi olduğunu bilmediğimiz bir "uzak"tan kulağımızı çınlatıyor. Ve öyküleriyle baş başa kaldığımızda şöyle düşünmeden edemiyoruz: Sait Faik Armağanı'nın 1999 yılında oybirliğiyle "Güneş Giderken"e verilmesi boşuna değil.