1888 yılında yayımlanan Sergüzeşt hem Sami Paşazâde Sezâi'nin hem de Türk edebiyatının önemli romanlarından biridir. Özellikle genç okuyucuların hafızasına kazınan ve unutulmayan eserler arasında yer alan Sergüzeşt'in konusu tüm insanlığın ortak sorunlarından olan esarettir. Bilindiği gibi Osmanlı Devleti'nin belli bir döneminde özellikle Kafkasya'dan getirtilen küçük yaştaki Çerkez kızları cariye olarak satılıyordu. Birçok Türk romanında bu sosyal yara çok farklı boyutlarda ele alınıp enine boyuna irdelenmiştir. Yazarın annesinin bir Çerkez cariye oluşu ayrıca babasının da zengin konaklarında bulunması o çevrede gördüklerini gözlemlemesi eserin duygusal planını hazırlar.
Roman kahramanlarının en belirgin özellikleri sanatsal hüviyetleridir. Sergüzeşt'in erkek kahramanı ressam; kadın kahramanı Dilber ise ruhu şiirle dolu saf ve masum bir kızdır. Mehmet Kaplan bu imtizacı "Romanın bütününe Celal Bey'in ressamca bakışı ile Dilber'in ince duyguları hâkimdir." yargısıyla vurgular.
Romanın genel havasında her ne kadar romantik öge ağır bassa da aslında belirgin çizgi realist bir anlayıştır. Çünkü yazar yakından tanık olduğu konak hayatını orta hâlli insanların hayatını kuvvetli ve realist sahnelerle süslemiştir.
Kurgan Edebiyat Yayınları Türk Klasikleri Dizisi'nde yer alan bu tiyatro eseri bugünkü Türk okuyucularının anlayabilmesi ve değerinin daha çok fark edilebilmesi için üsluba dokunulmadan bazı kelime ve ibarelerde sadeleştirilmeye gidilmiştir.