"Sen benim kurduğum o aptalca düşlerden birisin değil mi? Neden bu kadar gerçeksin?"
"Neyin düş neyin gerçek olduğuna kim karar veriyor? Belki de gerçek sandığımız her şey kurduğumuz düşlerdir aslında da gerçek sandıklarımız düştür. Belki ikisi de aynı şeydir. Ha düş ha gerçek?
Belki binlerce boyutu var hayatın farklı yerlerde binlere hayat yaşıyoruz da diğer yaşamlarımız aklımıza sızınca düş sanıyoruz. Olamaz mı?
"Vaay önce Platon sonra kuantum ha? Paralel evrenlere ben de ilgi duymuştum bir dönem. Seni ben yarattığıma göre benim bildiklerimi senin de bilmen normal tabii."
"Belki de ben seni yaratmışımdır."
Sözcüklerden en çok "belki"yi sevdiğini anımsayıp daha bir ilgiyle bakıyor yakup'a.
"Niye kaçtın o şiirden?"
"Bir şiirin kahramanıysan ondan kaçmak mümkün mü sanıyorsun? Ama balık denizi bilmezmiş. Şiirden anlamam ben!"
"Peki niye sen? Niye Ahmet abi değil Ruhi Bey değil mesela bana gelen?"
"Hala benim sana geldiğimi mi düşünüyorsun? Sen sadece şiirden değil hayattan da anlamıyorsun."
"Ben çağıran taraftım hani? Bu durumda sen bana gelmiş olmuyor musun?"
"Hayır! İçimiz kime gidiyorsa onu çağırırız. Gittiğimiz yere varmaktır çağırdığımızla buluşmak. Sen bana geldin."
"Mantıklı. Soruyu değiştireyim o zaman neden sana geldim?"
"Çünkü kendine bilinmeyenler yaratan Yakup'um ben..."