Gülayşe Koçak'ın ilk romanı Çifte Kapıların Ötesi yirmi yıl önce yayımlandığında özellikle psikiyatrinin mahremine dokunması (yani "terapötik ortam"ı "aktarım"ı "bağlanma"yı büyük bir samimiyetle anlatması) bakımından dikkatleri çekmişti. Kişinin kendi gerçeğini görüp kabullenmesinin nefes darlığına yutkunma zorluğuna dönüşmesi...
Sağaltım sürecini coşkulu bir anlatımla kırılgan bir neşeyle "kendini tanıma" sürecine kederli ama gönüllü bir iç yolculuğa çevirmeyi başarmış Gülayşe Koçak.
Sizi yaşatan umut: Bu hoşgörüyse kaynağını buradan alıyor. Canınızdan bezmişsiniz bir asalak gibi hiç kimseye hiçbir şey vermeden dünyaya hiçbir güzellik katmadan yaşıyorsunuz bir fazlalıksınız burada üstelik burada var olmaya layık olanların payından yiyor içiyorsunuz. Umut olmasa böyle bir ruh hali içinde burada bir dakika daha durulur mu? Evet iyi kötü bir umut olmasa insan kendine bir hekim arar mı?