Kapıyı açtım. Sessizliğe tekerledim. Yağmur dinmiş hava yumuşamıştı. Her şey temizdi. Karanlıkta bir anda patlayan çakmağın aleviyle sigaramı yaktım. Burnumdan çıkan dumanın deliksiz yükselişini izledim bir süre. Dünyanın belki de bir daha gelmeyeceğim bir noktasındaydım. Geçip gidiyordum. Her defasında yeniden doğuyor ertesi gün ise o şehir için ölmüş oluyordum. Her şey daima yeniydi. Yaşam günaşırı tazeleniyordu. Güneş gökyüzü gece bile tazeydi. Heyecan sürekliydi. Alışkanlıklarla çürümüyorduk. Doğrusallıktan kopmuş belirsizliğe atılmıştık. Siz de dünya da bildiğiniz aynı boklar olarak kalmıyordunuz. Hareketsizken ve kök salmışken içinde olduğunuz dünya kirleniyor çekilmez oluyordu. Tutunduğunuz her ne varsa gözünüzde büyüyor sivrilip sertleşiyordu. İşkence ediyordu size. Gitgide yaklaşan bir sarkaçtı. Ağır ağır ölüyordunuz.
Romanda berduşluğa öykünen Kaya Uyumsuz'un yoldaşlarıyla beraber kendilerine ait bir minibüsle yaptıkları Türkiye'den başlayan uzun soluklu Avrupa yolculuğu anlatılıyor. Dört kafadar gezgin yozlaşmanın bayağılığın ve ataletin hüküm sürdüğü bir dünyada yola atılarak özgürlüğün izini sürüyor günahkarlığa tamah ediyor. Kaya Uyumsuz aynı zamanda içsel bir yolculuk da yaşıyor. Değişen algıları dünyasını tepetaklak ediyor. Tinsel bir yeniden doğuş.''