Marx'ın Hayaletleri'nde "zamana aykırılık" "zamanın çığırından çıkmışlığı" "mevcudiyetin kendi kendisiyle bir türlü örtüşememesi" "yabancılaşma" "meta" "fetiş" "giderek karmaşıklaşan tele-teknolojiler ve protez sorunu" gibi koruları tartışıyor Derrida. Bu canlı sorunların Marksizmin şiirselliğinden bir türlü kurtulamamasının nedeni olan hayalet ve musallat olan mantığının kökenlerine iniyor.
Derrida'ya göre Marx "sahne mantığı" denebilecek bir mantığın taslağını çizer. Ama bunu aşmak üzere ve bu mantığın dışında "sahici" zamanı yerine yeniden yerleştiği adaletin sağlandığı bir dünya varsayımına duyduğu inancın getirdiği ironi ve keyifle çizilir bu taslak. Bu onu mesihsel bir damara bağlar. Marksist eleştiri "sahici" ile "sahte" arasında böylemsi ülkesel karşıtlıklar oluşturma iznini kendine verir. Oysa yapıçözüm eleştirinin kendisini olanaklı kılan ülküselliğin ve "hayaletimsi" olanın indirgenemezliğini vurgularken Marx'ın çoğul ruhlarına yaslanır.
Eğer Marksizim birden fazla ruhu varsa bu varlıkbilimsel var-yok kategorilerini aşar. Bu durumda teşhis edilen "ölüm"ün kesinlikten yoksun olmasıdır asıl korku nedeni. Verili bir hukuka indirgenemez olan adalet ve gelecek için bir hayaletin gizine sahip çıkmak gerekliliği doğar o zaman.