Hayata ilişkin kaybedişler büyük başlangıçların dönüşüdür. Ardından soluk soluğa terk edilmişlik duygusu; içinde hüzün geçen bir tren gibi. Yollların belirsizliğinde kendini raylara teslim edersin. Nereye kadar mı? Aslında raylardan çıkmadığın sürece emniyettesin.
Sonra en başa dönersin.
Aslında yolculuklardan artakalandır yazı. "Hayat tecrübelerin bütünüdür." diye iddia edersin. "Ama hayır!" diye karşı çıkarabilir yazar. "Bazen yaşamak istediklerini de yazabilirsin."
Giyotinli bir labirent tam karşında... Konu belli: 'Giyotinli Labirent."
On beş öyküden oluşan bu kitap oldukça öznel ve ama bir o kadar da nesel bazı anlatım içeriyor. Aslında bütün bunlara öykü demek de pek yerinde değil çünkü anlatım o kadar ilginç ki bazı yerlerde öykü kurgusuyla makalenin birbirine karıştığını hissedersiniz. Otomatiğe alınmış bir tüfek gibi sözcükler ardı ardına patlıyor: Ben kimim neyim neredeyim ne yapıyorum herkes ne yapıyor sonrası ne olacak? Bütün sözcükler yerini buluyor mu? Bu da oldukça öznel.
Arif Kaptan böyle yazmış. Sen nasıl yazardın?