Bir baba ile kızı arasında yaşanan manevi aşkın gözyaşartıcı romanı. Gülümseme hüzün gerilim ve gözyaşı ile harmanlanmış sıradışı bir hikaye. Her genç kızın okuyup babasına da okutması gereken aile içi ilişkilere pozitif değerler katacak bir kitap...
Babasının aşk sözcüğünü telaffuz ettiğinden beri yaptığı şeyi yine yaptı Cemre. Utanarak başını yere eğdi. "şiir yazdığını bilmiyordum" diyebildi sessizce. Bu mahcubiyeti iyi bilen ve kolayca anlayan babası tekrar söze girdi:
- Ben aşk diyorum demesine de sen anlayasın diye böyle söylüyorum. Aslında aşk denilen şey tektir. Bu da ilahi aşktır. Aşk diye bildiğimiz o duygular ise bizi ilahi aşka taşıyacak beşeri Buraklardan başka bir şey değildir. Daha doğrusu gerçek ilahi aşkın gölgesi ya da siluetidir. Belki dünyevi aşk olarak tanımlanabilecek bu duygu olsa olsa birine karşı hissedilen güçlü tutku veya sevgi olarak tarif edilebilir. Zaten kişilere karşı duyulan bu sevgi insanı gerçek aşka götüren bir araçtır. Ben senin dünyevi tutkulardan çok ilahi aşkla hemhal olmanı isterim.
- Peki ben dünyevi duygularla ilahi aşkı nasıl ayırt edebilirim?
- Hımmm. Çok güzel. Senin bu sorun zaten bu farkı anladığını gösterir. Ancak ben yine de biraz bahsedeyim.......
DÖRDÜNCÜ CEMRE
Tutunacak tek dalım sensin yalan dünyada
Sen perişan ömrümün cennetlik melek kızı
Gün haram gece haram olmadığın rüyada
Dinmiyor yüreğime bıraktığın bu sızı
Yalancı bahar gibi kara kışıma düşen
Tatlı tebessüm olup çatık kaşıma düşen
Dördüncü Cemre oldun benim başıma düşen
Düşlerimi süsleyen bahtımın tek yıldızı
Sensiz virane oldum sensiz harabe oldum
Sensiz biçare oldum sensiz sararıp soldum
Belki göremem diye dertlerimle kahroldum
Bekleyip durur seni gönlünün ruh ikizi