Yaşadığımız coğrafyada bilindiği üzere şirkin kurumsal egemenliği söz konusudur. Allah'ın dini ancak egemen şirkin müsaadesi kadar toplum hayatında belirleyici olabilmekte vücuda getirdiği Bizantinist müesseselerle Allah'ın dinini tanımlayan ve onu temsil etme iddiasında olan da bizatihi egemen şirk olmaktadır.
Kısacası bu coğrafyada Allah'ın dini hakim değil mahkumdur. Belirleyen değil belirlenendir. Egemen şirkin vesayeti altındadır.
İşte böylesine büyük bir saptırmanın ve zilletin yaşandığı bu coğrafyanın Müslümanlarının temel imtihanı da Allah'ın dinini vesayet altına alan ve onu kendi çizdiği sınırlara mahkum eden bu egemen şirke karşı tutumları bu konudaki akidevi duruşları olmuştur.
Çeşitli dönemlerde yönetici kadrolarının değişmesiyle topluma ve toplumun değerlerine yönelik yaklaşımları farklılık gösterebilse de kurumsal olarak temel cahili niteliği değişmeyen Allah'ın dinine teslim olmak yerine onu tanımlayıp teslim almaya yönelik politikaların devam ettirildiği mevcut işleyişe karşı durulması gereken yer konusunda her dönem Müslümanlar arasında "istikamet krizleri" yaşandığını görmekteyiz."