Yaşamakta olduğumuz tarihsel evrede kimileri insanların ahlaki duygularının zayıfladığını tüketim ve haz endeksli eylemlere yöneldiklerini düşünürken; kimileri de durumun aslında böyle olmadığını ahlaksızlığın çağdaş toplumlara haiz olmadığını geçmiş toplumlarda farklı şekillerde de olsa çeşitli türden ahlaki zaafiyetlerin olduğunu belirtirler.
Kimilerine göre ise insanların etiğe yönelik tavırları gün geçtikçe daha da olumsuz bir hal almaktadır. Birbirlerini anlayan birbirlerine yardımcı olmaya çalışan bireyler yerine; daha çok ansal hazlara ve çıkarlara yönelen birey tipleri ile karşılaşmaktayız. Bu durum birbirleriyle rekabet eden birbirleriyle savaş durumu içerisinde olan bireylerin oluşturduğu insan kümelerinin istemediğimiz bir üyesi olmamıza neden olmaktadır. "Toplum" kavramının ontolojik temelleri güç kaybına uğramaktadır. Bir aradalığımızın temeli için gerekli olan güven duygusu zayıflamaktadır.
İnsanlığın serüveni tersine mi dönmektedir?
Sadece etik değil bunun yanında hukuk da toplumsal yaşamın özsel yasalarını oluşturur. Onların her üçü de insanlığın doğal olanı aştığının simgesidirler. Doğal düzenin determine ilişkilerinin dışına çıktıklarının kendilerine ait bir yaşam alanı oluşturduklarının göstergeleridirler. Onlar contra-nature'e bağlı oluşan yaşam alanımız için vazgeçilmezdirler.
.