1960lı yılları 27 Mayısın artçı sarsıntıları ile geçiren Türk Siyaseti ve AP 1968den itibaren sağ ve sol sokak çatışmaları sonucu silahların konuşulduğu içinden çıkılmaz bir girdaba düşürülmüştü. Ülkede halkın yüzde ellisinin oyunu almış AP iktidarına rağmen sosyalist gruplar bir taraftan Cunta oluşturarak diğer taraftan da üniversite öğrencilerini sokağa dökerek Demirel Hükümetini yıpratacaklardı. Özellikle Türkeşin otokontrolündeki Ülkücü gençlik Komanda Kamplarında yetiştirilerek ülkede devlete rağmen kendi nizamını kurallarını hayata geçirmeye çalışacaktı.
1968den itibaren Sosyalistler ve Ülkücü gençlik TBMMnin pasifize edildiği bir ortamda sokak siyasetinin içerisinde kendilerini bulacaktır. 12 Mart öncesi parlamentodaki Türkiye İşçi Partisinin içinde ve dışındaki uç kanatlar ile Ülkücü gençlerin Özel Harp Dairesi ve CIA tarafından bu konjonktürde kullanılması beraberinde sağ sol gruplarının çatışmalarını doğuracaktır. Nitekim bunu fırsat bilen Cuntacılar ve onların destekçisi basın organları askerin siyasete müdahalesi için kışkırtma faaliyetlerine girişeceklerdi.
12 Mart muhtırası sonrası ülkekedeki eylemlerin durdurulamamasını Anayasaya bağlayan Başbakan Nihat Erim Bu Anayasa Türkiye İçin Lükstür ünlü çıkışını yapacaktır. Ardından Deniz Gezmiş ve solcu anarşistlere karşı Türkiye parçalansın diye gayret edenlere karşı almayacağımız tedbir yoktur. Tedbirler balyoz gibi kafalarına inecektir sözü ile sadece sokaktaki gençlere balyoz inmeyecek asıl balyoz ağır aksak ilerleyen Türk Demokrasisine indirilecekti.