Bin yıllık bir gezi
Eskiden kalesi olan şehirler dışarıya kapılarla açılır kapılarla kapanırdı.
Bugün de kalesi ayakta olan şehirlerde bu kapılar adlarıyla yaşamaktadır.
Hatta surlardan geriye biz iz kalmamış olsa bile adları durmaktadır. Van'da
Tebriz kapı Diyarbakır'da Mardin Kapı Urfa'da Harran Kapı....
Bazı şehirler zamanın acımasız tahribatı karşısında tutunamamış. Ya kimsesiz birer harabeye dönüşmüş ya da gittikçe küçülmüşler. Bazıları da var ki surlara sığmamış gittikçe büyümüşler. DiyarbakırVan Mardin Şanlıurfa bu
şehirlerdendir. Şuayp Şehri Soğmatar Harran ya harap olmuş ya küçülmüşler.
Hoşap gibi sadece yoldan geçenleri selamlamakla yetinenleri de var.
Anadolu'ya Malazgirt'ten girdiğimiz söylenir hep. Bu bir yönüyle doğrudur
da Alparslan'ın Malazgirt'e Suriye Diyarbakır taraflarından geldiğini
hatırlamayız. Sadece Van Gölü ile Ağrı Dağı arasından değil Güneydoğu
Anadolu'nun Kale Kapıları'ndan da girmişiz.
Bin yıldır dağına taşına ad vererek; efsaneler hikayeler şiirler
türküler söylediğimiz; geleneklerle sürdürdüğümüz yenileyerek yaşattığımız;
kaleler kapılar sokaklar evler yaptığımız topraklarda 80'li yılların
sonundan başlayarak belgesel filmler için çıktığımız gezilerde bütün bu
birikimlere okuyarak görerek ve dinleyerek şahitlik ettik.
Gördük ki bu topraklarda yaşayan insanları anlamak için önce bu kapılardan
girerek işe başlamak lazım. Yoksa Kerem ve Aslı Süphan Ağrı ve Karacadağ
Kevgir ve Keven Selçuklu ve Artuklu; Mardin'de Kasımiye Şanlıurfa'da
Balıklıgöl Diyarbakır'da Ulu Cami Doğubeyazıt'ta İshak Paşa olmadan her
şey eksik kalır.