Medeniyetler sahip oldukları şehirlerle (medînelerle) şekillenmektedirler. Zira şehirler uygarlıkları varlık âlemine taşıyan ve onları sergileyen yerkürenin yerleşim merkezleridir. İslâm medeniyeti de Peygamber'in Şehri -Yesrib- Medîne-i Münevvere'den neş'et etmiş bir medeniyettir. Kutsalı ve bu kapsamda ilim hikmet ve irfanı önceleyen bu medeniyetin belirgin vasfı erdemli bir uygarlığı temsil etmesinde görülmektedir. İnsanlığın temel değerleri bu medeniyetin süsleri ve kimliğidir. İslâm medeniyetini türdeşlerinden ayırt edici özelliklerden iki husus öne çıkmaktadır. Bunlar tevhid ve erdemdir.
İslâm medeniyeti "Orta çağda Batılıların Ortadoğu dedikleri Güneybatı Asya'da doğan ve XX. Yüzyılda Batı Medeniyeti'nin ortaya çıkışına kadar Hindistan Filipinler Orta Asya Orta Afrika İspanya ve Orta Avrupa'ya kadar yayılan ve bugün aktif fonksiyonunu kaybetmiş olmakla beraber halen yaşayan bir medeniyetin adıdır." Aynı zamanda bu medeniyet aynı bölgelerde yaşayan ve İslâm'dan önce de medeniyet kurmuş olan Müslümanların ortak medeniyetidir. Bundan dolayı ırk renk kültür ve etnisite üstü bir uygarlıklar şaheseri olan İslâm medeniyetini "medeniyetlerin medeniyeti" olarak ele almak gerekir.
Nihayetinde kadîm bir uygarlık olan İslâm Medeniyeti sahip olduğu bilgi birikim ve tecrübenin kendine verdiği ve kazandırdığı güçle öncelikle İslâm coğrafyasını sonra da yerküreyi inşa etme kapasitesine sahip bir medeniyetler külliyâtıdır.
İşte bu eser İslâm Medeniyetinin Medine'den hareketle evrensel bir uygarlığa dönüşümündeki birtakım safhalarından hareketle bir medeniyet algısı ve projesinin varlığını hatırlatmayı amaçlamaktadır.