Ölüyordu.
Daha doğrusu öyle duyumsuyordu.
Asıl olan da kişinin duyumsadığı değil miydi?
Yaşamı yaşam yapan zaaf tutku hırs zevk öfke değil miydi?
Benliğini terk etmişti artık bütün bunlar.
Oysa pek ala eşlik etmekteydi son yıllarda kendisine.
Can yoldaşı olmaktaydı kahvesini içerken
ya da tüm çocukluğunun geçtiği semtin
tenha yollarında anılar ayaklarına dolaşarak
tek başına yürürken...