"Gideceğimiz köyde ev bulabilecekmiyiz? Ya eşya? Acaba iş bulup çalışabilecek miyim? Ağabeyim Murat acaba 'Kuzeye' geçti mi? Yoksa Güneyde tutsak mı? Ya o da şehit olduysa!" On bir yıl içinde çüncü kez göç ediyordu Hanife. Kocasını ve bütün varlığını kaybetmişti. Oğluyla beraber üzerlerinde giydiklerinden başka bir şeyleri olmaksızın yollara düşüşünün üçüncü seferinde; az da olsa bir umut taşıyordu: Herşeyden önce 'özgür' olacağından emindi. Artık 'baskı' altında yaşamaycaktı. Oğlunu özgür topraklarda büyütecekti onu yitirme korkusuyla yaşamaycaktı. Bir köyden diğerine bir kasabadan başka bir kasabaya giderken yolu kesilip; "İnin otoboston aşa vre! Çıkarın şu çullari ustinizden!Bello Turkolar! Geçin karşıma da sira sira olunuz! Yoklayacayık sizi bakalim bir yerinize silahları sakladinizsa?" söz ve küfürleriyle horlanmayacaklardı.