İçime karmaşık bir hatırlama ağı sererek... Sürekli dünlere çekiyorsun beni. Bıraktıklarıma vazgeçtiklerime yarm kalanlara başaramadıklarıma elimin ermediklerine...
Bu senin tabiatın mı böyle mi kuşatırsın geldiğinde herkesi? Yoksa yalnız ben mi sende dünleri bulurum? Oysa bir yandan yaşama koş düş yollara diyorsun; mekândan ayakbağlarından kurtul diyor bakışların... İşte bunlar son kuşlar son yemişler ve son güneşli günler... Uzaklara bakmanın son akşamüstleri... Öbür yanda geçmiş günlere eski baharlara eski aşklara ve uçup giden ne varsa onlara takılıp kalan gönül ağları... Adın olsa bir tereddüttür senin; vazgeçemeyişler kopamayışlardır. Aşkla ayrılık gitmekle kalmak ölümle yaşam arası muazzam çelişkiler.. Adın tereddüt olmalı senin. Rengin sarı olmalı yüzünde yarım gülücükler olmalı saçların dalgalı; dağ ve deniz karışımı kokun güz menekşesi gözlerin...
Adın eylül olmalı senin...