Din bir ticaret markası gibi arza ve talebe göre işlem görüyor. Bunu yapanlara gelince en kuvvetli devlet başkanından en güçsüz devlet adamına dinlerine hizmet ettiklerine inanılan din kurumlarının başında bulunanlardan toplum ile yüz yüze gelen din adamlarına en zengininden en fakirine en kuvvetlisinden en zayıfına en şöhretlisinden en şöhretsizine bütün insanlara ait ne kadar sıfat varsa o kadar alıp satılan bir din piyasasının varlığı görülüyor. Her topluluk sadece kendininkini din olarak kabul ediyor diğer dinleri reddetme yoluna gidiyor. Gerçi din sadece Allah'a ait tek din olmasına karşın her zümre kendi dinini ayrı bir bakış açısından kavrayıp yorumluyor. Her din insanı 'En iyi benim dinim' dedikçe bir birleştirme imkânı kalmıyor. Milletlerin birbirine üstünlük savaşı bu ayrımcılığı daha da ileri boyutlara taşıyarak kin haline getiriyor. İster istemez inanmayacağı bazı düşünceler olsa da kendi dininin savunuculuğuna gidiliyor. Böylece tehlikenin büyüklüğü görülmek istenmiyor. Oysaki bütün yollar aynı yere çıkıyor. Peki bu tahakküm neden kabul ediliyor? Gözümüzü açıp bizi ilimden uzak tutanlara hesap sormamız gerekmiyor mu? Hesap sormaya gücümüz yetmiyor ise gerçeği neden aramıyoruz? Bir de aynı dinden olup kendi içinde ayrışmaya uğramış insanlar topluluklar var ki bunlar sadece kendilerine değil bütün kardeşlerine zarar veriyorlar. *** Hem Peygamberimiz ilime önem vermiştir hem de Atatürk 'Hakiki mürşit ilimdir' diyerek ilmin önemini anlatmaya çalışmıştır. Bu cümleden fırsat kollayanlar hemen saldırmasınlar. Hz. Muhammed (s.a.v.) ile Atatürk'ü mukayese etmedim. Her iki yönlendiricinin de ilime verdiği önemi vurgulamak istedim.