Gecenin hüküm sürdüğü bir an... Uykunun koynunda sıcağa teslim olmuş bir beden ve rüyalar içinde ben. Babamın hediyesi altı köşeli yıldız elimde uyuduğum gecenin sabaha en yakın yerinde rüyalar içinde idim. Benim içim benim için bir rüya idi. Yusuf yorumlu Yakup sevdalı Nişabur vedalı... Rüyamda bir piri fani: "Gel! Gözyaşlarının duasında elini ıslak yüzüne sürmeden nefesinle gel. Ateşi harla. Seni bekliyor mazlum mahzun; suskun sabırla." dedi. Yürüdük. Rüzgârın en sert estiği yere saçtık küllenmiş ateşin kıvılcımını. Ateşimizi yüksek yerlerde yaktık. Rüzgâr ateşe değince ateş dile geldi: "Ey özümün köz eylediği! Ey bağrı yanık gönlümün beklediği! Susma seslen! Sûr'a üfler gibi seslen bana ki seninle yeniden dirileyim."
Ateşe eren bir pervane "Hû" dedi kendinden geçti. Canını ateşe verdi. Yandı. Yakıldı. Ah etmedi. Yeniden yandı. Yeniden. Yeniden... Ateş bir kez daha dile geldi:
"Ey ruhuma eş gönlüme aşk olan! Ben geldim. Yandım tutuştum da geldim. Bağrımda binlerce yıllık köz ile gözümde binlerce damla yaş ile ve dilimde binlerce ah ile geldim. Özümdeki közü gözümdeki yaşla yakmadan özlemin sinesinde damla damla köz köz sen deyip geldim. Kapı açılır mı bilmem. Başkaları aşksızlığıyla aç derken ben gönül yanığımla sadece aşk deyip geldim."
Ardından "Ey aşka talip! Ey aşk diye ağlayan! Ey dilinde ah gözlerinde yaş olan! Öyle bir aşka talip ol ki binlerce ahın bir tek aşk olsun." dedi. Sonra "Kalk" dedi. "Kalk! Görmüyor musun yıldızlar aşk aşk secde ediyor? Secde secde vecde geliyor. Kalk! Şüphesiz ki namaz uykudan hayırlıdır."