Hayat; bazen inadına yaşamaktır. Hızlı akan bir derede akıntıya karşı kulaç atabilmektir. Başımıza gelen onca belaya rağmen her defasında ayağa kalkıp mücadeleye devam etmektir. Umudunu yitirmemek her şeye rağmen nefes almanın kıymetini bilebilmektir hayat. Bunca kan ve gözyaşına şiddete boğulmuş dünyamızda ümitle sevgiyi sevdayı büyütebilmektir. Kim bilir kaçımız sevdadan aşktan bihaber bir ömrü yaşadık? Gönlümüzün değil de başkalarının sesine kulak verip yanlış ilişkiler evlilikler içinde sevgiden mahrum kaldık.
Siz de aşk tarafından gönül kapısı çalınanlardan değilseniz sakın üzülmeyin. Her daim bir umut vardır. Yeter ki inatla ve sabırla bekleyin. Olmasa da en azından elinizden geleni yapmış olmanın huzuru yanınıza kâr kalır.
Şehirleşmenin ve sözüm ona gelişmenin uğruna kendimize yabancılaştığımız bugünlerde değerlerimizi yitirdiğimizi ve kadın erkek ilişkilerinin her geçen gün bayağılaştığını aşkın sadece bedensel ihtiyaçlara indirgendiğini siz de düşünüyorsanız eğer bu hikâyede anlatılan naif samimi sevdayı belki seversiniz. Anadolu'nun küçük bir kasabasındaki bir ÖĞRETMEN OKULU'na yolu düşmüş bu iki insanın yıllar sonra yaşadıklarını anlatan bu kitapta sıradan hemen her gün birimizin başından geçmesi muhtemel olayları okumak belki unuttuğunuzu düşündüğünüz bir şeyleri anımsatır size de. Kim bilir...