"EMEK Yoksa Ben de Yokum aslında pek de sevmediğim türden cafcaflı ve gösterişli bir başlıktı... Bir yandan yazarın kendisini fazla öne çıkarması diye yorumlanabilirdi. Öte yandan da riskliydi: Eğer amacı gerçekleşmezse ve yazar "Emek'i kurtaramazsa" ne olacaktı? Yazar ömrünü verdiği mesleğini ve köşesini bırakacak mıydı?
Ancak öncelikle bunları düşünecek halim yoktu. Armudun sapı üzümün çöpü diyecek halim de... Bir yandan içinde on yaşlarımdan başlayarak yaklaşık altmış yıl boyunca sinemayla ve sanatla ilgili sayısız harika anlar yaşadığım hayatımı etkileyen görüntüler izlediğim büyük insanlarla tanıştığım ve bir ömre yetecek anılar biriktirdiğim bir mekân göz göre göre yok oluyordu. Öte yandan tüm dünyanın kimi zaman çok daha az güzel ve eski benzerlerini özenle koruduğu şahane bir salon yıkılıyordu. Ben elimden geleni yapmış yine sayısız yazı ve eylemle bu kültür cinayetini önlemeye çabalamıştım. Yazılarla yürüyüşlerle başbakana bakanlara yerel veya genel belediye başkanlarına mektuplar veya ricalarla..."
Atillâ Dorsay'ın yıkılan EMEK Sineması çevresinde dünden bugüne Beyoğlu'nun geçirdiği bütün değişimleri de fotoğraflarla destekleyerek hazırladığı bu kitap bir kültür semtini kurtarmak üzere verilen çabaları da topluca gösteriyor.