Büyük savaş gezegene karşı yürütülüyor. Bu savaşın kökleri ekolojik ve etik sınırlara yani eşitsizliğin açgözlülüğün ve tekelleşmenin sınırlarına saygı göstermeyen bir ekonomiye uzanıyor." Vandana SHİVA bu sözleri "Yeryüzüne Karşı Savaşı Sona Erdirme Vakti" isimli makalesinde söylüyor ve yeryüzüyle barış yapmanın etik ve ekolojik bir zorunluluk olduğunu ifade ediyordu. Su ortak bir mülktür çünkü tüm yaşamın ekolojik temelidir ve suyun adil paylaşımı topluluk üyeleri arasındaki iş birliğine bağlıdır. Su ancak kaynakları yenilenebiliyorsa ve yenilenebilirlik sınırları içerisinde kullanılıyorsa yaşayabilir. Kalkınma felsefesi topluluk denetimini devre dışı bırakıp onun yerine su çevrimini ihlal eden teknolojileri desteklediği zaman kıtlık kaçınılmaz olur. Kapitalizmin sınır tanımayan kâr hırsı doğayı kirleten yapısı ekolojik dengeleri bozmaktadır. Kapitalizmin insanı sömüren ve yoksullaştıran karakteri çevre için de geçerlidir. Kâr etme adına çevreyi de yoksullaştırmakta ve sömürmektedir. İnsan yaşamının vazgeçilmezi olan su günümüzde piyasa mantığı içinde metalaşan bir değer olarak görülmekte bu durum su kaynaklarına vahşice saldırılmasına neden olmaktadır. Artan çevre sorunları günümüzün en önemli sorunlarındandır. Enerji üretim ve dönüşüm sistemleri ise kirlilik ve diğer çevre sorunlarının oluşmasında önde gelmektedir. Özellikle fosil kaynaklardan enerji üretimi atmosferde sera gazı oluşumunun artmasına dolayısıyla kirlilik ve iklim değişikliğine yol açmaktadır. Bu nedenle özellikle yenilenebilir çevreci alternatif enerji kaynakları tercih edilmektedir. Rüzgâr güneş gibi kaynakların yanı sıra özellikle küçük çaplı hidrolik kaynaklar da yenilenebilir enerji kaynakları içerisinde değerlendirilmekteydi. Elektrik üretiminde hidrolik potansiyelin çevreye uyumlu temiz yenilenebilir yüksek verimli yakıt gideri olmayan enerji fiyatlarında sigorta rolü üstlenen uzun ömürlü işletme gideri çok düşük dışa bağımlı olmayan yerli bir kaynak olduğunu söylemekteydik. Ancak hidroelektrik santrallere (HES) yönelik artan tepkiler HES'lerin çevreye uyumlu olduğu fikrinin yeniden değerlendirilmesi gerektiğini göstermektedir. Tarihsel mirasın hiçe sayılması santral inşaatı hafriyatlarının derelere akıtılması derelerin susuz kalması doğal yaşam alanlarının yok edilmesi gibi gerekçelerle HES'lere karşı tepkiler var; ülkemizin dört bir yanında HES'lere isyan var. Doğaya zarar verdiği gerekçesiyle HES karşıtı eylemlere yenileri ekleniyor. Bir taraftan HES potansiyelinin değerlendirilmesi gerekliliği diğer taraftan ciddi çevre sorunları söz konusudur. Diğer bir deyişle; bir yanıyla enerjide dışa bağımlılık enerji güvenliği ya da krizi şeklinde ifade edilen artan enerji ihtiyaçlarımız; bir yanıyla da içinde yaşadığımız dünyanın geleceğini tehlikeye atan ekolojik kriz yaşam alanlarımızın tahrip edilmesi ve artan çevre sorunlarımız. HES konusuna santralin tipi türbin yapısı kurulu gücü şebekeye bağlantı şekli gibi sadece mühendislik projesi temelinde değil; tüm boyutları ile yaklaşmak zorundayız. Tümüyle özel sektörün kâr hırsına terk edilerek piyasalaştırılan enerji sektörü içinde sularımızın 49 yıllık anlaşmalarla devredilmesi ciddi ekolojik sosyal tahribat yaşanmasına sebep olmaktadır. Bugüne kadar Elektrik Mühendisleri Odası enerjide artan dışa bağımlılığa karşı yerli yenilenebilir enerjiye yönelmemiz gerektiğini söyledi söylemeye devam ediyor. Her yıl belli bir düzeyde artmaya devam eden elektrik enerjisi talebini karşılamak üzere kaynak çeşitliliği içinde yenilenebilir enerji potansiyelinin değerlendirilmesi enerji politikasının esası olmalıdır. Oysa ülkemiz enerji politikası yıllardır piyasa önceliklerine göre oluşturulmaktadır. Özelleştirme uygulamalarının 1984 yılında başladığı enerji sektörü 2001 yılında çıkarılan 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile tamamen piyasanın kontrolüne girmiştir.