Bu öykülerde akışına kapıldığımız içinde edilgenleştiğimiz kaybolduğumuz sokaklar ve mekânlar geliyor önümüze. Hikâyeleri okumak için yavaşlayıp durunca bize hayatı gösteren bir 'boşluk' açılıyor. Hiç kimsenin müdahil olmadığı bu boşluklarda kendimize dönüp bakabiliyoruz ancak. Kontrolden çıkan hayatımızın dizginleri tekrar gelip elimize değiyor.
"Aslında bugüne kadar bir tek kız arkadaşı bile olmamış biri olarak belli belirsiz bir şehir imgesi vardı kafasında. Yenilerde okuduğu bir romandaki gibi güzel zeki ve içli bir kıza rastlayabileceği bir şehir. Beyaz Geceler'deki gibi ıssız şehrin köprüsünde ağlayarak onu bekleyen biri.
Sonra üniversitede ne okursa okusun buradan dünyayı kurtaracak fikirler çıkarabilmeliydi. Hakça paylaşım uğruna gerekirse yoksulluğa yoksunluğa yalnızlığa göğüs gerebilmeliydi. Yüce gönüllü arkadaşlar bulunan bir bölüm lazımdı ona.
Hayır! Şehir ya da meslekten önce onu uçuracak zihnini açacak bir ortam gerekti ruhuna.
'Bütün tercihleri doldurmak zorunda değiliz bak listemiz şöyle oluştu... ' cümlesi duvarlara çarparken Erdem'in aklı yatışır gibi oldu. "