Soğuk Savaşın iki boyutlu dünyasında tanımlanan Üçüncü Dünya devletleri kırılganlıklarını Soğuk Savaş sonrasına Üçüncü Dünya'nın siyasal yapılarının batının açıklamalarıyla dönüştüğü bir gerçektir. Otoriter yapıları dönem dönem bu siyasal bağımlılıktan kurtulmak için hatta ekonomik içe dönüş için tercih eden bu ülkeler gene bu sürecin çözülüşünde tehdit algılamalarını gelişmiş ülkelerin yaklaşımlarıyla açıklayacaklar politikalarını buna göre biçimleyeceklerdir.İnsani müdahale kavramı bu ülkeler için çelişkili bir alan yaratmaktadır. Soğuk Savaş sürecinde gelişmiş ülkelerin dolaylı olarak blok içi gelişmelerle destekledikleri otoriter rejimler bugün gelişmiş ülkelerin insan hakları temelinde oluşan parlamenter demokratik yapıları için ortak tehdittir. Birleşmiş Milletler rejimi altında her ülkenin eşit ve egemen devletleri insan hakları ve demokratikleşme anlamında başarısız oldukları anda egemenlik ve eşitlik haklarını kaybetmeye başlamışlardır. Müdahale sonrası hedeflenen evrensel değerlerin tesisi ise liberalizmin sahiplendiği yeni insani güvenlik algısıyla oluşturulmaya çalışacaktır. Bu müdahalenin bir uluslararası örgütün meşruiyetinde mi yoksa İrak müdahalesinde gördüğümüz gibi haklı bir mücadele zemini bulduğunu düşünen tek bir devletin himayesinde mi olacağı tartışma konusudur.Tarihsel perspektifte Osmanlı topraklarındaki azınlık haklarını savunan müdahalelerden bugün Kosova ve Libya'ya kadar değişen yaklaşımların insani müdahalelerin güvenlik boyutuyla ve temel paradigmalarla değerlendirilmesi önemlidir. Çalışmada müdahalenin çok aktörlü boyutu ve insani müdahalenin insani eylem boyutu küresel sivil toplum algısıyla da araştırılacak bu nedenle 1990 sonrası İrak'ın yaşadığı müdahale bu perspektifte değerlendirilecektir.