Bu rüyamasal da birbirini kovalayan sekanslardan oluşmuştu. Art arda diziliyordu hepsi. Doludizgin s/imgeler... Kasımpatılar zarfsız mektuplar; kahve fincanları kış ortasında sarı sonbahar yaprakları; sokağa atılmış bir hasta karyolası başını bekleyen Söz'ün; emanet bir mavi eğreti bir keder; düşsel avuntular geçilip gidilen yollar uçulup konulan mekânlar; bir cami avlusunda son bulan kırk yıllık hatır; ömürlere değen bir İstanbul masalı; bir ikindi ışığı ki turuncu tonlarıyla vuran bir diz ağrısı yere düşe(rke)n sonu 'Aşk olsun!' diye biten sinemasal bir rüya!.. Gerçeğe dönüşse ne olur bir filmin son sahnesi dönüşmese ne? Hem zaten hep/imiz aynı oyunun kahramanları değil miyiz?
(Sinemasal Bir Oyun'dan...)