Günün birinde televizyonda başı taçlı bir soylu gördüm. Kraliyet koltuğuna oturmuş uzunca bir metin okuyordu. Hollanda kraliçesi olabileceğini düşünerek izlemeye devam ettim onu. Konuşmasından tek sözcük anlamıyordum. Sırf seslerden ibaret zincirdi sanki duyduklarım. Düşündüm: Bu kraliçenin dilinde yazmak ne müthiş bir deneyim olurdu.
Elim içgüdüsel olarak kalemime uzandı. Defterimin sayfaları karmakarışık bir hikayeyle doldu. Sonra hayretle kendimi daha iyi hissettiğimi fark ettim. Boğazımı tıkayan yumruk yok olmuştu.
Kendi dilini terk etmek zorunda kalan bir yazarın başka bir dilde yazmaya karar vermesiyle başlayan serüvenin en mütevazısıdır Karga. Kader Abdolah ülkesi İran'dan Hollanda'ya iltica eden Refik Fuad'ın yol hikayesini anlatıyor bu romanda. Kahve simsarlığı yaparak hayatını kazanan küçük dükkânının bir köşesini kendi yazı "hane"sine dönüştüren Fuad İran İstanbul ve Hollanda günlerini aktarırken bizi de bu kısa yolculuğa davet ediyor.