Eski bir savaş muhabiri olan Chris Hedges Orta Amerika'da pusuya düşürüldü Sudan'da hapse atıldı ve Suudi Arabistan'daki askeri polisler tarafından dövüldü. Gazze'de spor olsun diye öldürülen çocukları ve Balkanlar'da aşağılık eşkıyaların savaş kahramanı olarak yüceltildiğini gördü. Teoloji eğitimi alan Hedges savaşın en kötü haline tanıklık etti ve onu yaşayanlar için savaşın canlandırıcı ve hatta bağımlılık yapıcı bir etkisi olduğunu biliyor: "Bize amaç anlam ve yaşama nedeni verir."
Kendi deneyimlerinden ve Homeros'tan Shakespeare'e Viktor Frankl'a kadar ustaların muharebe edebiyatından yararlanarak savaşın sadece cephelerdeki insanları değil toplumların tamamını nasıl baştan çıkardığını politikaları yozlaştırdığını kültürü yok ettiğini ve en temel insani arzuları sapkınlaştırdığını gösteriyor.
"Savaşın maliyeti genellikle bir ülkenin altyapısının fiziksel olarak yıkılmasıyla bombalanan binalar fabrikalar ve köprülerle ölen insan sayısıyla ölçülür. Ancak muhtemelen daha da kötüsü psikolojik ve ruh dünyasında ödenen bedeldir. Bunun iyileşmesi kuşaklar boyu sürer. Avrupa'nın I. Dünya Savaşı'ndan geriye kalan mahvolmuş gazilerde gördüğü gibi savaş bütün toplumları sakatlayıp yoldan çıkartır. Fakat savaşın bedelinin farkında olanlar için bile günlük hayatın dikenli sorunlarını ortadan kaldırma sözünde ısrar eder."
"Savaşın kendi kültürünü yarattığını erken öğrendim. Çarpışma arzusu güçlü ve çoğu zaman öldürücü bir bağımlılık uzun yıllardır aldığım bir uyuşturucu. Savaş mitleri yaratanlar yani tarihçiler savaş muhabirleri sinemacılar romancılar ve devlet tarafından pazarlanır. Bunların hepsi de ona çoğunlukla sahip olduğu özellikleri bahşeder: heyecan egzotiklik güç hayattaki kendi küçük konumlarımızın üstünde bir yere yükselme şansı grotesk ve karanlık bir güzelliğe sahip garip ve fantastik bir dünya. Kültüre hâkim olur hafızayı yanıltır dili bozar ve etrafındaki her şeyi etkiler; mizah bile ölümün ve birtakım çirkin kirletmelerin gaddar sapıklıklarıyla dolar."