Kalemi elime aldım. İlk sayfada 'Berna'nın Hikâyesi' yazıyordu. Başlığı karalamadan altına 'Hüzün Yüklü Gözler'i ekledikten sonra yazmaya başladım. İlk başlarda sağalmak için yazdım ama zamanla kendimden çok dokunduğum insanlar için yazdığımı anladım. Nasıl ki kelebeğe dokunduğunda onun renginden güzelliğinden canından bir parça parmaklarında kalırsa ben de dokunduğum insanlardan kalanları ve dokunanların alıp gittiklerini anlatmak istedim.
Kimsenin güzel bir hikâyesi yoktu. Herkes ölümlerden yıkımlardan acılardan bahsediyordu. Belki birileri de çıkıp sonu vuslata eren bir aşk hikâyesi yaldızlı bir başarı öyküsü ya da mutlu olduğu bir anısını anlatsaydı canım şimdi bu balkonun demirinde asılı kalmazdı.
Onlar hikâyelerini emanet edip giderken sadece ben aynı kitabın içinde yaşamaya devam ettim. Birinin hikâyeleri anlatmak için geride kalması gerekiyordu o ben oldum.