Her canlı gibi insan da doğar bir süre yaşar ve sonunda ölür. Fakat insanı diğer canlı varlıklardan ayıran özellik sahip olduğu düşünme ve zamanı algılama yeteneği vasıtasıyla bir gün öleceğinin farkında olması durumudur. Bu bilinç hali bireyin sorumluluk bilinciyle hareket etmesine katkıda bulunmakla birlikte kaygılanmasına korkmasına da neden olabilmektedir. Ölüm kaygısı ya da ölüm korkusu olarak nitelendirilen bu heyecan türleri hissedilen en önemli varoluşsal durumlardan biri olarak kabul edilmektedir. Bu sebepledir ki tarih boyunca insanoğlu ölüm olgusuna karşı duyarsız kalamamış onu bir şekilde açıklama ve anlama ihtiyacı hissetmiş hatta kontrol altına almanın yollarını araştırmıştır. Kültürel felsefî dinî ve bilimsel araçlar bu süreçte vazgeçilmez en önemli sığınma ve sarılma alanları olmuşlardır.
Özellikle dinî sistemler sundukları ölüm sonrasına ilişkin açıklamalarıyla dünya hayatını da etkileyip şekillendirdikleri için mensuplarına ölüm kaygısıyla baş etmede yardımcı olmuştur. Fakat bazen de kutsal kitapları ve dinî kaynakları yorumlayıp diğer insanlara kendi anlayışları kadarıyla sınırlı eksik ve yanlış aktaran kişiler istenmeyen ve kaygı düzeyini artırıcı sonuçlara götürebilmişlerdi.
İşte elinizdeki bu çalışma ölüm kaygısıyla dindarlık düzeyi arasındaki ilişkiler başta olmak üzere ilgili birçok konu ve soruyu irdelemeyi amaçlamıştır.