Güzeller güzeli CecılıaBaffo'ydu o...
Venedik Venedik olalı ondan güzelini görmemişti. Altın Kız derlerdi ona. Serenatlar ona yapılır aşk şiirleri onu anlatırdı. "Güneş doğudan değil Cecilia'nin gözlerinden doğar onun gözlerinden batar. Yıldızlar gözlerinde parıldar" derdi şarkılar. Ancak kaderin rüzgarı yaman esecek Cecilia kaçırılacak ve Sultan Süleyman'ın haremine savrulacaktı. Rüyaların kraliçesi artık bir köleydi. Haremi birbirine katan cariye Cecilia'nın yolu Sultan Süleyman'ın güzellikte kendisiyle yarışan biricik kızıMihrimah'la kesişti. "Senin adın artık Nurbanu olsun!" dedi Mihrimah. "Tanrının Işığını Saçan Kraliçe..." Nurbanu güzelliği ve aklıyla büyülediği Hürrem'in oğlu Şehzade Selim'in ruhunda iktidar fırtınası yaratacaktı. Oysa Sultan Süleyman'ın karısı Hürrem iktidar oyununu Selim'in değil küçük oğlu Beyazıt'ın üzerine kurmuştu. Ve böylece kayınvalide Hürrem ve gelin Nurbanu arasında amansız bir mücadele başladı...
"Ben Sultan Murad Han'ın annesi Cecilia Baffo'yum. Öyküm dillere destan olmalı!" dedi. Dediği oldu.
Tarih benim için ne der umurumda değil. Tarih kalem kimin elindeyse onun hikayesini anlatır. Bugün kahraman ilan ettiğini yarın lanetler. Hain diye damgaladığına yarın bir bakarsın alkış tutar. Osmanlı'nın benim hakkımda vereceği hüküm de umurumda değil. Venedik'in dediği de diyeceği de. Ben bahtımın çizdiği yolda yürüdüm. Başka çarem vardı da yapmadım mı başka yolum vardı da yürümedim mi? Kader rüzgarsa insan dediğin de önüne kattığı kuru yaprak. Esti mi bir o yana savurur adamı bir bu yana. Savrula savrula buralara geldim bunları yaptımsa suç benim mi? Varsın tarih istediğini yazsın. Osmanlı ne bilirse onu desin. Venedik maskesiz dolaşamadığına bakmadan varsın beni ayıplasın. Hepsi celladın yağlı urganından kılıcından baltasından iyidir. Gerçeği yaşayan bilir. Ben yaşadım. Venedikli Cecilia Baffo'dan Nurbanu doğurdum. Bir cariyeden kraliçe yarattım. Bir sarhoştan kral...
Herkes böyle bilsin. Osmanlı'ya iki padişah veren Nurbanu Valide Sultan'ım ben.