Sean Boyer Amerikalı bir mimardır. Evlerinin kitaplığında Osmanlı Mimarisi adlı bir kitaba rastlar. Yazarı Türk asıllı büyükbabası emekli bir üniversite profesörü olan mimardır. Kitaptaki Mimar Sinan bölümünden çok etkilenir. Mimar Sinan'ı anlamak ve hakkında bir kitap yazmak tutkusu ile İstanbul Edirne Manisa Kayseri Budapeşte Kırım'ı dolaşır. Sinan'ın eserlerinin izlerini sürerken hem onun dünyasına hem de kendi iç dünyasına yolculuklar yapacaktır ve İstanbul'da yeni bir aşkı tadacaktır. Roman bu iki eksen üstünde paralel olarak gelişir.
16. Yüzyıl Osmanlı dönemine İstanbul'un fethine bugünün Türkiye'sine Sinan'ın ve roman kahramanının çocukluğuna uzanan iç içe geçmiş kurgularla oluşturduğu metne tarihsel perspektifin yanı sıra kendi gözlemlerini de katarak Türk insanını ve İstanbul'u da betimlerken aynı zamanda İstanbul'un labirentlerinde kendi yolunu arayıp bulmaya çalışır Sean Boyer; imparatorluğun tarihinde ise kendi hikâyesini ve Mimar Sinan'ın yaşamını keşfeder...
Bundan tam 500 yıl önce Kayseri'nin Ağırnas köyünde Rumlar Ermeniler ve Türkler bir arada yaşardı. Yusuf'un taşa ağaca şekil vererek aylak aylak dolaştığı günlerde Yavuz Sultan Selim tahttadır. Yaya bir birlik köye gelir bir gün. Sultan kendi hizmetine köylerden oğlan devşirecektir. Dülger'in oğlu Yusuf seçilenler arasındadır. Sünnet edilir Müslüman olur. Adı artık Sinan'dır. Sinan 17 yıl yeniçeri olarak seferlere katıldıktan sonra 40 yaşında Osmanlı Sarayı'nın Mimarbaşı olur. Kanuni Sultan Süleyman'ın kızı Mihrimah Sultan'a âşık olur fakat Hürrem Sultan'ın entrikaları sonunda sevdiği kızı Rüstem Paşa'ya kaptırır. Aşkı platonik aşktan tasavvuf aşka dönüşür. Sevgili adına camiler inşa eder...