"Yakup Leyla ve Halil yollarında gidiyorlardı. Onları düşsel bir kavşakta ben buluşturdum. Yol arkadaşlığı yapan bir üçlüden çok yazgıları kesişmiş üç kişi gibi geldiler bana. Tanıdığım insanlardı hepsi; içlerinde benden ve sevdiklerimden parçalar vardı. İyi anlaşacaklarını umuyordum başlangıçta; ne var ki onları oluşturan çizgiler netleştikçe umduğum gibi geçimli olamayacaklarını anlamak zorunda kaldım. (...) Onların yola bakışlarına beklentilerine ya da hüzünlerine göre değişiyordu her şey. O zaman yürüdükleri yol aynı olmaktan çıkıyor üçü için üç ayrı gerçeğe dönüşüyordu. Attıkları her adım onları yalnızca geçmişlerinden değil birbirlerinden de uzaklaştırıyordu böylece. Zamanla bunun zaten tüm yollar için geçerli olduğunu iki kişinin aynı yoldan yürümesinin olanaksızlığını da öğrendim. Yol imgesinin her daim taze kalmasının asıl nedeni buydu demek ki."
"Tutkulu bir roman. Bireyin savunusu olan bu güzel roman ironiyle mizahla dolu ve iyi bitiyor. [...] Siyasi sığınmacı burslu öğrenci ve gezgin sanatçı kimliğindeki okur Paris'ten geçerek Berlin'den La Rochelle'e gider sonunda Türkiye'ye varır. Neden gittiğinin pek önemi yoktur önemli olan kesintisiz dönen çark ve her zaman hazır olan valizdir. En azından zihinde."