Sanayi devrimi sonrası dönemde yazılan Kapital Alman İdeolojisi ve İngiltere'de Emekçi Sınıfların Durumu gibi Marksçı eserlerde kapitalist üretim biçiminin toplum sağlığını bozucu etkilere sahip olduğuna değinilmekteydi. 20. Yüzyıl'da toplumun sağlığının korunmasına yönelik kamusal hizmetler yeni kurulan sosyalist ülkelerin öncelikleri arasındaydı. Sınıfsal eşitsizliklerin etkisini azaltma işlevini üstlenen ve hasta olanların kamu kaynakları kullanılarak iyileştirilmesine yönelik ulusal sağlık hizmetleri ise sosyal yönelimli kapitalist ülkelerin öncelikleri arasında yer aldı. Her iki yaklaşım da bireylerin sağlıklarının toplumun sorumluluğunda olduğu ön kabulüne dayanıyordu. 1970'li yıllardan sonra ortaya çıkan neo-liberal dönemde ise toplum sağlığının kamusal önlemlerle korunması yaklaşımı giderek terk edildi. Sağlığı korumanın kamusal sorumluluk yerine kişilerin kendi sorumluluğunda olduğu görüşü sıkça dile getirilir oldu. Kitapta bilimsel veriler kullanılarak ve eleştirel yaklaşımla günümüzde giderek denetim dışı kalan kapitalist üretim ilişkilerinin sağlığı bozucu etkilerinin tartışılması amaçlanıyor. Yaygınlaşan sağlık sorunlarının toplumsal nedenlerinin irdelenmesi gerektiği vurgulanıyor.
Hedef kitlesi sağlıklı olma arayışında olan/olabilecek bireylerin oluşturduğu kitapta sağlığın sosyal belirleyicilerinin göz ardı edilmesine neden olan biyo-medikal sağlık yaklaşımı eleştiriliyor. Kapitalist üretim biçiminin sağlığı bozucu etkileri işyeri çevre ekonomik ve ekolojik bunalım beslenme ve yaşam tarzı başlıkları altında irdeleniyor. Türkiye'deki taş kumlama işçiliği ve Dilovası'nda yaygınlaşan kanser hastalığı gibi örnekler konuyla ilişkisi bağlamında inceleniyor. Ayrıca modern tıbbın tarihsel dayanaklarını oluşturan 19. Yüzyıl Avrupa'sındaki sosyal tıp uygulamaları toplumcu Sovyet tıbbı ve Latin Amerika sosyal tıp ekolü gibi uygulamalardan örnekler sunuluyor. Sağlığı hastanenin dört duvarından kurtarmanın ve gittikçe derinleşen toplum sağlığı sorunlarına çözüm bulmanın olanakları irdeleniyor.