Karanlık ile aydınlık arasındaki savaş insan denilen varlık var olduğu sürece devam edecektir. Karanlığa rağmen varolma çabaları ise aydınlığa duyulan inanç ve umutla başarıya ulaşır. Institut für Sozialforschung [Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü] bilinen adıyla Frankfurt Okulu karanlık bir çağa girilmeden ortaya çıkmış ve karanlık çağın içerisinde varlığını teorik çalışmalarıyla ayakta tutmayı başarabilmiştir. Enstitü kendinden önceki sistemleri filozofları felsefi gelenekleri ve teorileri eleştirmek suretiyle ilerleyen Hegelci ve Marksist kökenlerine bağlı kalarak diyalektik bir yöntem sunan Eleştirel Teori'yi geliştirmiştir. Döneminin sorunlarına duyarsız kalmamış felsefeden sanata edebiyata sosyolojiye ve ekonomiye kadar faklı alanlarda disiplinler arası araştırmalar yapmıştır. Marksizmi psikanalizle bütünleştirmek suretiyle dönemin "otorite" anlayışını ve "otoriter" kişilik tiplerini analiz etmiş ve böylece o zamana göre radikal olarak nitelendirilebilecek bir çalışma ortaya koymuştur. Horkheimer Adorno Marcuse ve Enstitü'nün bir türlü üyesi olamayan ama çalışmalarıyla katkı sunan Benjamin gibi Enstitü'ye mal olmuş isimlerin yanı sıra Lukács Gramsci Bloch Sartre Merleau-Ponty gibi öznelciler kariyerlerinin ilk yıllarında Enstitü'nün çalışmalarında etkili olmuştur. Eleştirel bir yolla ilerleyen Enstitü yirminci yüzyıl felsefelerini eleştirmiş varoluş felsefesinden yaşam felsefesine fenomenolojiye kadar birçok felsefi alana el atmıştır.
Bilimsel ve akademik araştırmaların merkezi olması gereken üniversitelerin gittikçe bu hedeflerin dışına çıktığı bir çağda Enstitü üzerine derin tarihsel ve teorik bir inceleme sunan bu çalışma bilhassa sosyal bilimler alanındaki araştırmaların ideal yapısını gözler önüne seriyor. Ekonomik anlamda bağımsız bir yapıya sahip olan Enstitü Marksizmin yeniden yorumlanması ve eleştirilmesiyle disiplinler arası araştırmalarla toplum ve kültür eleştirileriyle aslında üniversitelerin nasıl olması gerektiğini gösteriyor bize.
Elinizdeki bu çalışma diyalektik imgelerle dolu bir serüveni bütünlüklü tarihsel ve felsefi bir tarzda açıklayarak Enstitü'nün çalışmalarına gerçek değerini bir nebze de olsa verme çabasındadır. Avrupa'dan Atlantik'in öte tarafına kadar uzanan Eleştirel Teori gücünü hâlâ eleştirel bir teoriye duyduğumuz ihtiyaçtan ve bize öğreteceği daha çok şeyin olduğunu gösteren tarihinden almaktadır.