Bakar mısınız hocam diye soru sorduğum sonradan müdürüm olacak ilahiyat mezunu arkadaş bakar değilim hocam dedi. Sonra bana bakarın Arapça buzağı-dana demek olduğunu söyledi. Bunu öğrenmenin etkisi bende derin oldu. Çünkü çalıştığım ilçe halkının çok yüce şahsiyet gibi gördüğü kasaba politikacıları gözüme sığır gibi gözüküyordu. Ardından tayin olduğum ikinci ilçede de benzer şeylere şahit olunca 2001-2002 gibi Bakara romanımı yazdım.
Kuranda adı geçen sure Hazreti Musa On Emri almaya Tur (Sina) dağına çıkar ve indiğinde İsrail halkının altın ya da altın kaplı bir buzağı-dana heykeline taptığını görür. Halkına neden böyle yaptığını sorduğunda halkı gökten inen kudret helvası ile bıldırcın kebabından bıkıp başka yemekler yemek istedikleri ve somut dokunulabilinir bir tanrıya tapmak istedikleri cevabını alır. Musa kavmini lanetler ve 13. İsrail kabilesi kum fırtınasında kaybolur. Ben bu hikâyenin altın kaplı ve bir rivayete göre ağzı ile ardı arasında delik olduğu için çok ses çıkaran danaya tapmaları kısmını aldım. Anlattıklarımın gerçek olaylarla ilgisi yok. Çünkü gerçekler hem romandan daha iğrenç hem de yüzlerine karşı ispat edemem.
Bu romanı yıllar sonra hem de o kadar çok yayımcıdan ret cevabı almışken ve romana konu olan iki merkez sağ parti merkez sağ kavramıyla beraber tarih olmuşken yayımlatmama sebep olan şahısın da dinin kutsal kitabının suresiyle alay etmesi montaj diye geçiştirildi. Ancak o şahıs kendi taptığın bakarına laf etseydi eminim montaj-şantaj savunması bir işe yaramayacaktı. Sonuçta hazır yazılmış romanımla gürültüsü yüksek bakarın gerçekliğini halka anlatmalıydım.