İnsanın büyüyüp gelişmesinde ve her türlü hayatsal aktivitesini uygun ve başarılı bir şekilde yapabilmesinde yeterli ve dengeli beslenmenin önemi inkâr edilemez niteliktedir. İnsan yeryüzünde görüldüğü andan itibaren çok uzun bir süre avcı-toplayıcı kültüre sahip olarak yaşamını zor ve çetin doğa koşullarında sürdürmüştür. Günümüzden 10-9 bin yıl önce insan Neolitik Dönemin başlamasıyla yerleşik düzene geçerek ilk kez bitki ve hayvanları ehlileştirerek besin üreticisi olmuştur. Kalkolitik Dönemle (6-5 bin yıl önce) birlikte taştan eldeğirmenleri ve sürtme taşları ile kilden çanak-çömlek yapımına başlanması sulu yemek yapımını gündeme getirmiştir. Daha sonra yörelere özgü yemekler yapılarak her topluma has Geleneksel Mutfak Kültürü de oluşmaya başlamıştır. Ancak 18. Yüzyılın son çeyreğinde Sanayi Devriminin başlamasıyla makineler ve gelişmiş araç ve gereçlerle her çeşit kaliteli ürün yapılmış bu durum hızlı nüfus artışını ve çevre kirlenmesini gündeme getirmiştir. 20. Yüzyılın başında bitkisel besin üretiminde suni gübre ve sonraları zirai mücadele ilacı kullanımı giderek artmıştır. 1980'li yıllardan itibaren de bitki ve hayvan yetiştiriciliğinde büyüme hormonu ve antibiyotik kullanımı artarak devam etmiştir. 1996 yılından itibaren Genetiği Değiştirilmiş Organizmaların piyasaya sürülmesinin de etkisi ve çevre kirlenmesinin aşırı boyutlara ulaşması doğal ve sağlıklı besin bulmayı imkânsız hale getirmiştir. Bu nedenle günümüzde herhangi bir sağlık sorunu olmayan bireye rastlamak neredeyse mümkün değildir. Bugün doğru beslenmeme ve çevre kirlenmesi sağlığımızı tehdit eden iki temel etmendir. Bu eserde beslenmenin dünü bugünü kısa olarak açıklanmaya çalışılmıştır. Başarı mutluluk ve sağlık dileklerimizle.