''...Sevdim bu hayatta. Hem de sizin deyiminizle sapına kadar sevdim ve sevdiğim kadın için inandığım dava için düşüncelerim ve onurum için savaştım. Çoğu zaman düş kırıklığına uğrasam da inanmaktan asla vazgeçmedim insanlığın bir gün o mutlak zaferi kazanacağına. Ülkemden kaçmak zorunda kaldım. Tıpkı Nâzım gibi. Ah o büyük şair! Ne de güzel diyordu '' umut insanda '' diye. Umudunu katiyen kaybetme evlat. Umut sahip olduğumuz en büyük silahtır. Onu kaybedersen her şeyini kaybetmiş sayılırsın...''
Umudu aşkı dostluğu ve hayatı anlatan bir roman...
Hakkındaki asılsız suçlamalar sonucu yıllarca hapis yatan horlanıp aşağılanan ve siyasi mahkûmiyet hayatını en ağır koşullarda geçiren Emir için artık bundan sonra yapılacak tek bir şey vardır. O da doğup büyüdüğü ve hatıralarını gömdüğü bu ülkeden ayrılıp bir daha dönmemek üzere gitmektir.
Bir tarafta yalnızlığın derin sükûneti ve çaresizliğin o mutlak düş kırıklığı diğer tarafta ise her şeye rağmen umudun yarınların durmadan süren kuvvetli çığlığı cesaretin ve onurlu duruşun hayranlık uyandıracak gözü pekliği.
Bu bir yol ayrımıdır. Gitmek mi asıl olan yoksa kalmak mı? Umudu sonsuza dek yüreğinde taşımak mı yoksa yüreğinin tüm sevdasını ardında bırakıp belirsizliğe doğru yol almak mı?
Kimindir bu ülke? Zalimlerin mi mazlumların mı? Namusluların mı namussuzların mı? İyilerin mi kötülerin mi? Kimin?