"Denizkızı hep hüzünlü şarkılar söylüyor masadakiler efkârlı. Ay gümüş halılarını toplayıp bizi kirlenmiş tabaklarımız boşalmış kadehlerimiz ve içimize çöken hayatlarımızın tortularıyla baş başa yorgun ve sarhoş halimizle bırakıp gidiyor. Çakıl taşları sönüyor. Ud da susuyor. Artık yalnız deniz konuşuyor."
Öykü edebiyatın en çetrefelli yollarındandır. Dardır ama anlatmak istediği hayattır. Hayat bazen dar yollara girer. Sıkışır ve sıkıştırır. Kimi zaman engin denizlere açılır meltemlerle serinletir. Sibel Buket Ankara'nın yollarından yürüyüp İstanbul'un denizlerine açılıyor ve okuyucuya edebiyat ziyafeti sunuyor. Buyrun masaya oturun;
"Ne zaman bir yerlerde bu şarkı çalsa çoktan ölmüş bir kadın İstanbul'da Boğaz'a bakan bir balkona çıkar. Kibriti çakar... Çısss. Sigarasını yakar. Sigarasından derin bir nefes çeker ciğerlerinde dolaştırır ve ağır ağır üfler. Onun ciğerlerinde dolaşmış olan duman incecik yükselip İstanbul'un deniz kokan nefesine karışır."