Almanya'dan dönerek eşi ve iki küçük kızıyla İstanbul'un bahçeli semtlerinden birinde bir apartman dairesine yerleşen bir kadın ressam kendini hayal ettiğinden daha çok değişmiş bir şehrin içinde bulur. Sakin bir ev hayatı planı kısa sürede patlamaya hazır bir gerilim havasına bürünürken apartmandaki ortak yaşamda görünen çatlaklardan daha derin çatlakların var olduğu anlaşılır.
"Düşünemiyordu. Ne korkunç ölümdü o öyle? Kalbinin atışları iyice hızlanmıştı. Aklına gelen düşünceyi kafasından kovmaya çalıştı. Yasemin'in yerde uzanmış hareketsiz gövdesinin başında birinin elindeki testereyi onun boynuna tuttuğunu hayal etti. 'Allah'ım sen yardım et!' diye söylendi. Nereden gelmişti aklına? Şeytan düşündürtüyordu mutlaka."
*
"Kadına ne diyebileceğini nasıl devam edeceğini tarttı kafasında. Özgeçmiş mi sunacaktı oracıkta? Hayatı boyunca neler yaptığını nelere inanıp inanmadığını çevre konusundaki çalışmalarının bir dökümünü mü yapacaktı? Öfkesinin geçmediğini tüm vücudunu saran titremenin o utanç ve şok dalgasının hâlâ etkisinde olduğunun bilinciyle sesini kontrol etmeye çalışarak devam etti. Kendisinin bile tanıyamadığı tam olarak bilemediği ona aykırı bir gücün zorlaması altında gibiydi:
'Çekilin gidin başımızdan! Sizden mi öğreneceğiz çevreciliği?'"
Filiz Elasu ilk romanı Oyun'da (2012) bir sahil kasabasındaki casino'nun arkaplanında etkileyici bir kadın romanı yazmıştı. Bu kez şehir hayatının karanlık yanlarına ışık tutan sürükleyici bir dile sahip fantastikle çıplak gerçeği buluşturan bir romanla bizi yüzleşmeye davet ediyor.
"Hepimiz apartmanda yaşıyoruz. Hepimiz çalışıyoruz. Hiçbirimiz bir ağaca zarar gelsin istemeyiz. Hiçbirimiz istemeyiz haksızlık etmeyi. Kimse olay olduğunda orada değildi. Kimse işlemedi cinayeti. Yüzleşmeye hazır mısınız?"