Aslında hepimiz bilimciyiz. Çevremizi anlamaya çoğu kere eksik ya da mantıksız görünen verilerden anlam çıkarmaya çalışıyoruz. Sınırlı duyu organlarımızla topladığımız bilgiler sayesinde bu karmaşık dünyanın şifresini çözmek için çabalıyoruz. Ara sıra "deneyler" yapıyor dünyaya dair kuramımıza uyup uymadığına bakıyoruz. Fakat şunu kabul etmeliyiz: Çoğunlukla karanlıkta tökezleyerek ilerliyoruz. Gerçekliğe şurasından burasından göz attıkça içinde yaşadığımız karanlığın derinliğini cehaletimizin büyüklüğünü daha iyi anlıyoruz. Ama bu durumdan niye keyif almayalım ki diye soruyor Stuart Firestein; zira bilim olgular ve kurallardan ibaret değildir; bilim karanlık odalarda siyah kediler aramaktır. Bilim cehaletten itici güç olarak faydalanır; bize sorularla düşünmeyi cehaleti yönetmeyi öğretir.