Ben dünya hükümdarlarının emirlerinin kralların ve kumandanların biyografilerine dair herhangi bir kitap okuduğumda onların hayatlarındaki çarpıklıklar inhiraflar ve hataları gördükçe adeta bir sıkıntı beni basar ve kalbimi elimle tutmak isterim. Zira bir müslümanın bunları okuyup büyük bir hataya düşerek çarpılmasından ve inhirafa düşmesinden endişe duyuyorum. Ama bunları okudukça da asıl uyulması gereken en büyük liderin Hz. Muhammed (sav) olduğunu ve onun izini takibeden getirdiği şeriata uyan liderlerin en mükemmel liderler olarak ortaya çıktığını müşahede ediyorum. İşte bundan dolayı da devlet yönetimi ile ilgili olarak bir kitap yazmayı arzuladım. Bunu
yazmak istememdeki asıl gaye insanın hayatta her zaman karşılaşabileceği son derece tehlikeli bir mevzu olan bu yöneticilik ve yönetimle ilgili olarak insanın maruz kalabileceği bütün kötülük ve tehlikelerden kendisini koruyacak kaide ve prensipleri belirlemeyi arzu ettim. Çünkü bu yönetim makamı her türlü kötülüklerin kendisinden çıkabileceği ve bu yöneticilik makamından dolayı da insanların en büyük hatalara düşebileceği ve büyük hataları yüklenebilecekleri gayet açık bilinen ve görülen bir husustur. İnsanoğlunun nefsinin derinliklerinde kök salmış ve asla oradan kolay kolay sökülüp atılamayacak olan en önemli bir sevgi liderlik sevgisidir. Buna heves etmeyecek hiç bir insan yoktur. Mutlaka her insanın şöyle veya böyle liderliğe emirliğe meyletmesi gayet tabii ve muhakkaktır. Mutlaka her insan yönetici veya bir baş olma çeşitlerinden birisini ele geçirmeyi ve onun havasına girmeyi arzu eder. Meselâ ustanın çırağına hocanın talebesine aile reisinin hanımına ve çocuklarına annenin evlâtlarına bir bürokratın emri altındaki memurlara komutanın kendi komutasındaki askerlere siyâsînin kendi etrafında biriken kitleye devlet başkanının halka ve ondan daha aşağı olan diğer yöneticilere karşı mutlaka bir liderlik zaafına düşeceği kaçınılmazdır. Çünkü bunun asıl kökü insanın kalbinin derinliklerinde yer edebileceği bilinmektedir. İşte ortada olan gerçek budur. Bundan dolayı da bu konuda bir kitabın yazılması gerektiğine ve bunun tedavi edilmesinin zaruriliğine inandığımdan dolayı bu işe koyuldum. Dünyada İslâm ümmetinin bu konuda getirdiği çözüm ve bu duyguların tedavisinde sergilediği prensipleri ortaya koyabilen başka hiç bir ümmet ve toplumun olduğunu zannetmiyorum. İslâm ümmetinin âlim ve fakîhleri liderlik ve yönetimle ilgili olarak onlarca cilt kitabı kapsayan bir çok eser vücuda getirmişlerdir. Ancak yönetim ve yönetici ile ilgili olarak bu âlim ve fakîhlerin yazdıklarını değişik konular içinde ele alınmış olduğunu görüyoruz. İşte bütün bunlar insanı tehlikeli boyutlara çekebilecek konuyla ilgili olarak meseleleri son derece samimi bir gayret içerisinde ele almama neden oldu. İslâm ümmeti yeni bir çağda yeni bir dönemde önünde açılan yepyeni kapılarla karşı karşıyadır. İşte bu çağımızda ümmetimiz her seviyede son derece iyi ve güvenilir emir ve yöneticilere ihtiyaç duymaktadır. İşte bu yöneticiler kitlesi câhilî bîr toplum içerisinde yaşayan yöneticiler kitlesinden her yönüyle ayrılmaktadır. Yine bu yöneticiler İslâm tarihindeki olayların kendilerini tamamen ayırıp ortaya çıkardığı bir çok yönetici ve emirden de ayrıldığı özelliklere sahiptir. Ben de bu kitabımı çağdaş yönetici ve emir için bir rehber olarak sunmayı hedef edindim. Zira bu kitap İslâm Ümmetinin hayatında özellikle geleceğe doğru ihtiyaç duyabileceği emirlerle ilgili olarak yazılmış yeni bir eserdir. Aynı zamanda bu kitap öyle bir yöneticiden söz ediyor ki böyle yönetici insanoğlunun ve özellikle bugünkü toplumlarda yaşayan insanların düşüncelerinden çok uzak olabilecek prensiplere sahip emirler ve yöneticiler olduğunu ortaya koymaktadır. Kitap bu boyutlarıyla yenidir ancak İslâmî nasların ve hükümlerin çerçevesi içerisinde son derece eski ve tarihin köklerine dayanan bir maziye sahiptir. İslâm ümmetinin gücü üzerinde kurulan hegemonyalarla zayıflatılmaya çalışıldı. Düşmanlarına fırsatlar verildi ve İslâm ümmetinin gücünü zayıflatma İstekleri de hâlâ devam etmekte ve onun gücünün tamamen yok edilmesi hatta tümüyle ortadan kaldırılması için büyük çalışmalar sürdürülmektedir. Bu da İslâm'ın kendi bölgesinde sıkıştırılması ve bütün dünyada da belirli bir köşeye çekilmek zorunda bırakılmasının etkenlerinden sadece bir tanesidir. Halbuki İslâm ümmeti cihanşümul hedeflerinin gerçekleşmesini ve Allah'ın izniyle bunu oluşturacak eğitip terbiye edecek okullarının ve eğitim müesseselerinin ortaya çıkarılmasını arzulamaktadır. Bundan dolayı da önüne çekilecek her türlü engele de kolay izin vermeyecektir. İslâm ümmetinin önüne çekilecek sedlerin tekrar yeniden hortlatılmasını ve bunların ortaya çıkarılması konusunda bu kitabın hizmet edeceğini umarım.