Marktplatz'ın geride bırakıp Globus isimli AVM'nin önünden geçti. Basel kentini ikiye ayıran Ren Nehri'nin üstündeki köprüden biri olan ve Ortaköprü (Mittlerebrücke) diye isimlendirilen köprüye yöneldi. Köprüye varmadan önce sağ taraftaki Spielmann isimli kahveye bir göz attı. Bir yanı nehir boyunca uzanan ve pencerelerinden Ren'in akışı ve karşı kıyısı rahatça seyredilebilen tanınmış pahalı bir kahveydi. Genellikle kahvelerin nefis pastaları eşliğinde yudumlayan zengin yaşlı kadınlarla dolu olurdu masaları.
Spielmann'ı yaşlı zengin kadınlar ile baş başa bırakıp köprünün sağından nehrin öbür yanında kalan ve Küçük Basel (Kleinbasel) denilen kentin diğer bölümüne doğru yavaş yavaş yürümeye başladı. Köprünün ortasında durdu eğildi durup dinlenmeden akıp giden nehre uzun uzun baktı. Suyun özgürlüğüne gıpta etti.
Görkemli Alp dağlarının İsviçre'nin doğusunda kalan bölümünden doğan iki çay birleşip tek parça olarak buralara varmış. Önce nerelere gideceğini bilemeyenler gibi kuzeye güneye savrulup sonra doğru yol doğuyu seçmiş ve Basel'e erişmiş. İkiye böldüğü kente inanılmaz bir güzellik katmış. Biliyordu; bundan sonra da kuzeye yönelip hemen hemen tüm Almanya içinden geçecek yol boyunca Neckar Main ve Ruhr ırmaklarını da kendine kata kata zenginleşecek iki yanındaki sıra dışı güzellikteki doğayı seyrede seyrede türlü efsanelere konu olmuş Lorelei'a selam verip özgürce akacak. Sonunda Hollanda'ya gidecek birkaç kola ayrılıp Kuzey Denizi'ne erişecek. Kısaca görkemli dağ eteklerinden doğup engin denize kadar erişen özgür bir yaşam!