Kafkasya'dan başlayarak Mısır'a kadar uzanan bir esaret hikayesini anlatan Sergüzeşt Tanzimat dönemi düşünce sistemini ve kölelik kurumunu eleştiren bir üsluba sahiptir. Romanın yazarı Samipaşazâde Sezai Dilber'in hüzün dolu sergüzeştini sevgilisi Celâl Beyin Dilber'e kavuşmak yaptıklarını her ağlayan insanı sevgilisi sanmasını ve Dilber'in Mısır'da kapatıldığı yerden kendisini
içten içe seven harem ağası Cevher tarafından kurtarılmasını oldukça akıcı ve etkileyici bir üslupla anlatır. Hayatı boyunca satılan ezilen oradan oraya bir eşya misali götürülen Dilber'in hikayesiyle aslında insanın hayvan gibi alınıp satılamayacağı esir dahi olsa her insanın duyguları hayalleri ve en önemlisi de bir kalbi olduğu Osmanlının batılılaşmış burjuva sınıfının eleştirili esaret kurumuna bakış açısı ve yaşlı kuşakla genç kuşağın çatışması anlatılmaktadır.