Bir Bilim olarak Ortaya Çıkabilecek Her Glecek Metafizik İçin Prolegomena Kant'ın Arı Usun Eleştirisi' nin yayımından iki yıl sonra 1783'te yayımladığı çalışmasıdır. Kant Prolegomena' yı gerçekte anlama güçlükleri kapsadığını düşündüğü Eleştiri' nin bir özeti olarak tasarlamıştı. Başlığın anlattığı gibi Kant Prolegomena'da Metafiziğin bir bilim olarak geliştirilebilmesi için yeni bir temel aradı ve bunu Prolegomena' nın başlıca problemi olarak a priori sentetik bilginin nasıl olanaklı olduğunu göstermeye çalışarak yaptı. Ve gösteremedi. Bir yandan Metafiziğin kaçınılmaz olduğunu düşünürken öte yandan Usun sınırlarının çizilmesi ve onun Fiziğin ya da deneyimin ötesine geçmesine izin verilmemesi gerektiğinde diretti: Deneyimin güvenilir duyusal toprağını aşan Us kaçınılmaz olarak çelişkilere düşüyordu. Çelişki anlak için dayanılmazdır ve yadsınmalıdır. Diyalektik Kant'ın bakış açısı
için yalnızca bir yanılsama mantığı olduğu için daha iyisi çelişki gibi birşey hiç olmamalıdır. Özdeşlik daha iyidir çünkü A = A der ve değişimi oluşumu gelişimi vb. olanaksızlaştıran bir tutuculuğu salık verir. Kant hiç kuşkusuz Leibniz'i izleyerek özdeşlik ilkesinin analitik yargıların karakterini belirlediğini kabul eder çünkü analitik yargılar öznenin yüklemde kapsanması anlamında yalnızca özdeşlik ilkesine altgüdümlüdür ve yanlış ya da çelişkili olmaları olanaksızdır. Böylece bilgi tek-yanlı bir önerme problemine ve gerçeklik bir doğruluk sorununa indirgenirken pozitivist-analitik felsefe Kant'ın felsefesinin hiç olmazsa bir bölümünde duygudaş bir ton bulur. Ama Kant analitiğin kendinde sentetik de olduğunu ya da sentetiği vazgeçilmez öncülü olarak olmak zorunda olduğunu gözden kaçırarak a priori sentetik yargılar dediği ikinci bir önerme ya da yargı türünü ileri sürer. Bu önermeler özdeşlik ilkesi üzerine dayanmazlar çünkü özneleri onda a priori kapsanmayan ve ancak deneyim gözlem vb. yoluyla ona eklenen yabancı yüklemler ile bağlıdır. Kant'ın Metafiziği kurtarma çabaları sonunda deneyim kökenli ve
gene de evrensel olmaları gereken önermeler problemi ile karşı karşıya kalır çünkü bilgi verebilmek için a priori sentetik yargıların zorunlu olduğu denli evrensel de olması gerekir. Oysa bu David Hume'un bütün bir görgücülüğünün takılıp kaldığı ve böylece onu insana bilgiyi değil ama kuşkuyu salık vermeye götüren noktanın kendisidir.
Aziz Yardımlı