Bir kaç adım daha atarak ilerlerdi. Zihninde dolaşan bir tek soru vardı. Kalp kime aitti? İlk kez bilemezliliğin şokuyla kendine hakim olamıyordu. Alışık değildi. Görmek izlemek yönetmek hayatının uzunca yıl akımında tüm yaşantısal güdülerinde yer almıştı. Şimdi bir kalp onun canını yakarak sendezlemesine yol açıyordu. Hemde bir insan kalbi. Buna neyin sebeb olduğunu bilmeliydi. Acı çekmesine neden olan ve zihnini kalp sesiyle dolduran şeyin nedeninide. Kalbin kime ait olduğunu ve insanların toplaşıp birleştikleri yerlerden çok uzaktayken neden duyduğunu bilmek istiyordu.
Dolunaya baktı. Solgun ışığının yeryüzünde bulunan denize toprağa ve ağaç yaprağına yayılan huznelerinin toz parıltılarını izledi. Huzurluydu. Bir yanı hala çırpınırken bir yanı güzellikten kaçarcasına derinliklerinde savaşıyordu. Karanlığı o kadar baskındı ki mutluluk nedir ve huzurun gerçek hali nedir bunları hiçbir zaman bilememişti.