"Sessiz Yalnızlık"ı sadece iyi bir roman olduğu edebiyatımıza yeni kazanımlar sağladığı için değil Emin Ersöz'ü bize daha iyi tanıttığı için de sevdim. Kimi satırları okurken birlikte kahve içtiğimiz denizi seyrettiğimiz ya da yeni çıkan kitaplar üzerine fikir yürüttüğümüz zamanları hatırladım. Ölümünde duyduğum üzüntü yeniden depreşti. Emekli olduğunda fakültedeki koridoru bir sessizlik kaplamıştı. Hemen bitişikteki odamda otururken öğrencilerin kahkahası eşliğinde onun yüksek perdeden yumuşak sesini duymayı özlerdim. Tatillerde Foça'nın masmavi denizine bakarak korkusuzca ölümden ve yaşamın karşı konulamaz hızından söz ederdi bana. Son yıllarında yorgun bir adam rolüne bürünmüş gibiydi; kürekleri bırakmış dalgaların onu alabora etmesini bekliyordu sanki. Fakat bu kadar ani gideceğini tahmin edememiştik.
Avunmak için elimizde kalan tek şey bu küçük roman. Ve şimdi ona bakıp sayfalarını karıştırırken hacminin küçüklüğünün işlevinin büyüklüğüyle çeliştiğini görüyorum. Emin edebiyatta yepyeni bir yapı inşa etmişti ama her şeye rağmen küçük ya da büyük bir tuğlaya ihtiyacı vardı bu yapının. İşte o son tuğlayı koymak bu romanla yine ona nasip oldu.