Yıkılan imparatorluğun külleri arasından Atatürk'ün önderliğinde yakılan meşale ile kuruluşu tamamlanan ve ilan edilen Cumhuriyet Türkiye'sinde ise derin devlet güçleri ilk kanlı darbesini 27 Mayıs 1960'ta yapmıştı. Böyle bir darbe 12 Mart 1971 muhtırasıyla alışkanlık kazanmış 12 Eylül Darbesiyle de alışkanlığını devam ettirmeyi başarmıştı. 28 Şubat 1997 müdahalesiyle de bu alışkanlıklarından kolay kolay vazgeçemeyeceklerini bir kez daha ortaya koymuşlardı.
28 Şubat sürecine bile tahammül edemeyen biri olan ben Demokrat Partililere yapılan haksızlıkları bir defa daha üzüntüsüyle ve milletime yaşatılan ayıp olarak anıyorum. Müdahaleci zihniyet insanlarımızın sosyolojik yapısını bozma ve inançlı insanları kamu görevinden uzaklaştırma gayreti içinde olmuş ve çok insane da mağduriyet yaşatmıştır. Bu baskının bile kabul edilemezliğini ve hiçbir baskının insan onuruna yakışmadığını haykırıp gerek 27 Mayıs 1960 Darbesinin gerekse Türkiye'yi 400 milyar dolarlarla ifade edilen zararlara sokan ve "İrtica PKK'dan tehlikelidir." Diyerek Müslümanları bölücü ve ayrılıkçı Marksizm'I benimsemiş bir örgüte tercih eden anlayışı 28 Şubat sürecinin izini ve kokusunu taşıyan her şeye karşı durulması gerektiğini hatırlatıyor ve Tanzimat Fermanı'ndan itibaren oluşturulan derin devlet olgusu içinde hareket eden darbe süreçlerinin o günkü destekçilerini kınıyorum.