....Kararda aynen şu ifadelere yer verilmiştir. "...
b) Dinin bireyin manevî yaşamına ilişkin olan dini inanç bölümünde aralarında ayrım gözetilmeksizin sınırsız bir özgürlük tanınarak dinlerin anayasal güvence altına alınması..."
Özellikle "b" işaretli bent'te yer alan ifadeler laikliğin bahşettiği din ve vicdan özgürlüğünün kapsamı bakımından gözümüzü açacak niteliktedir. Laiklik konusunda duyarlı olan çevrelerle resmi çevrelerin laiklik anlayışına göre vatandaşlar dinin inanç bölümünde herhangi bir sınırlamaya tâbi bulunmaksızın sınırsız bir özgürlüğe sahipmişler. Gördünüz mü? İstediğimize istediğimiz biçimde inanmak konusunda sonsuz bir özgürlüğe sahibiz. Resmi çevreler en başta Anayasa Mahkemesi maalesef dindar insanları herhalde çok saf anlama ve kavrama kabiliyetinden yoksun zavallı acınası kimseler olarak görüyor olmalı ki "inanma özgürlüğü" diye bir özgürlükten bahsediyor ve bu özgürlüğün sınırsız olup laikliğin güvencesi altında olduğunu söylüyor. Kusura bakmasınlar inanan insanların ne inanma özgürlüğüne ne de laikliğin bu özgürlüğün teminatı olmasına ihtiyacı vardır. Çünkü vicdanımızı inanç dünyamızı dünyadaki hiçbir güç hiçbir otorite zaten denetleyemez denetleyemediği bir alanla ilgili bize özgürlük bahşetmesi olsa olsa bizimle dalga geçmekten başka bir şey olamaz... Eğer devlet insanların nefes almasını yasaklayabilirse buna gücü yeterse inanma özgürlüğüne de sınır getirebilir. Vatandaşlara sınırsız bir inanma özgürlüğüne sahipsiniz demekle "nefes almakta sınırsız bir özgürlüğe sahipsiniz" demek arasında mahiyet itibariyle hiçbir fark yoktur. Laiklik inanan insanların ibadetine müdahale etmediği takdirde doğru bir biçimde uygulanmış olur ve ancak o zaman dindar insanın vicdanında hiçbir itirazla karşılaşmaksızın gönül huzuru ve hoşnutluk içinde bir karşılık bulur....