Boğaza savrulan balıkçı teknelerine özlemle bakıyordu. "Genzimi kurutuyorsun poyraz. Son defa saçlarımı taramanı istiyorum senden. Al çocukluğumun büyütülmüş resmini. Dur biraz şu sırtımı Ulu Cami'ye vereyim öyle tara yüreğimin dağınıklığını. Ben gidiyorum İstanbul. Gidiyorum karşı yakadaki hüznüm Kollarında doğdum senin Bakırköy. Yazdığım destanın sayfa ayracı.'' Sustu vedaya hazırlıyordu cümlelerini. "Alnımın geniş olmasına karşın neden yazılanları kontrol edemiyorum kader?'' Lokmayı çiğnerken hayatının en leziz dokunmalarının giderek azaldığını düşündü.
"Ahmet ciddi ciddi koparılıyorum. Gerçekten gidiyorum... Ahmet bu balık Eminönü'nde yediğim son ekmek arası..."
Erzincanlı gözlerini gülümseten lezzetten dudaklarını temizleyerek kaçırırken sessizliğini sürdürdü. "Bu devrimcinin kaderi Işıl!'' demeye getirdi boyun büküşünü.
"Çok leziz senin yerine ben her gün buraya gelip yiyeceğim söz."
"Vurulmazsan ye!.."